18 Ekim-24 Kasım 2018
“Kentlerin üzerinde yükselen ve ışıklarıyla gecenin doğal ışığını boğan reklam panoları kuyrukluyıldızlar gibi toplumun başına gelmekte olan doğal afetin, donarak ölmenin habercisidir. Yeryüzünden yönetilirler. Bu ışıkları söndürüp, sadece ona inanıldığı sürece gerçekleşme tehlikesi taşıyan o korkulu rüyadan uyanıp uyanmamak yine insanlara bağlıdır.” ¹
Etkisini Adorno’nun eserlerinde gördüğümüz Benjamin’in, mekanik yeniden üretim çağında aurasını yitirdiğini iddia ettiği sanat eseri gibi insan da biricikliğini kitle toplumu olma yolunda kaybetmiştir. Alman sanatçı Hito Steyerl, “Strike” (2010) isimli çalışmasında Horkheimer ve Adorno’nun, tüm dünyayı süzgecinden geçirdiğini iddia ettikleri kültür endüstrisinin bir biçimi olan televizyonu keski yardımıyla protesto eder. Frankfurt Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü’ne göre, dünyayı yöneten şirketlerce oluşturulmak istenen kitle profiline göre denetlenen medya, tek tipleştirdiği bireylerden kitle toplumunu yaratmıştır. Kitle toplumunun olaylar karşısında hissedeceği duygu ve vereceği tepkiler, toplumları kontrol altında tutabilmek üzere şekillendirilmiştir. Kontrolden geçerek sunulan bilginin gerçeği yansıtmayışına, görünürlük çağında ortadan kaybolan insanlarla ilgili sessizliğe, şiddetin, mağdurların, azınlıkların medyadaki temsiline, ardışık sunulan içeriğin anlamını yitirip kitlenin duygu ve tepkisinin yönetilmesine bir tepki olarak da yorumlayabileceğimiz “Strike”, bireyin kayıtsız hale getirilip toplumsal körleşmeye karşı sanatçının tepkisini yansıtmaktadır.
Batman’da yaşayan sanatçı Barış Eviz’in 2009’da ürettiği video çalışması “Recm”de de farklı bir protesto şekli olarak, bir kentin kaderini değiştirecek kadar kutsallaştırılan petrolün sahne arkasında sebep olduklarına, kentteki gençlerin verdiği tepkiyi izliyoruz. 14-18 yaş aralığında bir grup genç, kentin en işlek kavşaklarından birinde konumlandırılmış petrol kuyusuna fırlattıkları bozuk paralarla, basında çıkan, Batman’da petrolün sermaye ve sanayiyi nasıl geliştirdiği, eğitim hayatının nasıl canlandığı, Batman’ın, dünyanın ilgisini nasıl üzerine çektiği maskelerinin ardındaki emperyalizm gerçeğini, şeytan taşlama ayininden esinle, kapitalizmin sembolü parayı kullanarak protesto ediyorlar.
Diyarbakır merkezli sanatçı Adem Bulut’un yaşadığı toplumdan bağımsız düşünülemeyecek çalışmalarında sıklıkla sistem eleştirisini görürüz. Sanatçının “Keska Resulillah” Peygamber Yeşili isimli fotoğraf serisinde, medyada da oldukça sık rastladığımız, hedef göstererek farklı biçimde görünür kılma meselesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde çarpılarla işaretlenen yapıları fotoğraflayan sanatçı, kartpostal boyutlarında sergilediği çalışmasında, kartpostallarda görmeye alıştığımız, bir kentin gösterilmek istenen güzel yönleri karşısında gizlenmek istenen yönleri hakkında düşünmemiz için çağrıda bulunuyor. “Aynada Görülen Nesneler, Göründüğünden Daha Yakındır”, Adorno’nun başyapıtı Minima Moralia’dan aldığı ilhamla, umutsuzluk karşısında bakış açımızı değiştirip, koşulsuz kabul ettiklerimize teslim olmak yerine, Benjamin’in kaybettiğimizi iddia ettiği biriciklik halesini geri kazanma ümidiyle, bakış açımızı dünyanın tüm çıplaklığıyla görünebildiği noktalara taşıma arzusunu taşıyor.
¹ Adorno – Horkheimer, Aydınlanmanın Diyalektiği, 2010, Kabalcı, s. 389.